Page 105 - Dârülmülk Konya Dergisi 2024 5. Sayı
P. 105

geniş bir kitleye yayan Mevlânâ Celâleddin-i   Muhyiddin-i Arabî, Attar veya bir başkası da
                 Rûmî’dir.” 16                                 olabilir. Gerçekten bu zâtların fikirleri arasında
                                                               “Mânâ Allah’tan ibârettir.” anlamında ifâdeler
                 Konevî ve İbn-i Arabî ile Mevlânâ arasında
                 aykırılık bir yana, tam bir beraberlik bulmak bile   bulunabilir. Gölpınarlı ise bu görüşlere şiddetle
                 mümkündür. Son yıllarda neşredilen kıymetli   muhâlefet göstererek, şârihlerin yanıldığını,
                 bir Fusus şerhinin takdim yazısında aynen şu   burada kastedilen kimsenin Şemseddin-i Tebrizî
                                                                                   19
                 satırlara yer verilir:                        olduğunu ısrarla belirtir.
                                                               Sonuç olarak şunu söylemeliyiz ki ilk sıralarda
                 “İslâm tasavvufunun bu iki büyük eseri (Fusûsu’l-
                 Hikem ve Mesnevî), biri mensur Arapça, diğeri   değilse bile zaman içinde, Sadreddin-i Konevî
                 manzum Farsça, aynı mânâ ve hakikatleri       ile Mevlânâ Celâleddin’in yakın dostluk ve
                 dile getirmektedir (…) Fusus’un mücmel        iyi münâsebetler içinde bulundukları açıkça
                 cümlelerindeki fikirleri Mesnevî beyitleri ile   görülüyor. Mevlânâ’nın, cenâze namazını
                 şerhedilmiştir. Fusus ile Mesnevî ve diğer büyük   Sadreddin’in kıldırmasına dair vasiyeti bunun bir
                 sûfîlerin eser ve sözlerindeki mânâ birligi, üslûp   delilidir. Bazı meşrep farklılıkları olmakla beraber,
                 ve terimleri ne kadar farklı olursa olsun, Hakk’ın   birer sûfî olarak ortak görüşlere sahiptirler.
                 ve hakikatin bir olduğunun (…) delili olarak kabul  Bu vesile ile aşağıdaki soru ve düşüncelere
                          17
                 edilebilir.”  Bu birliğin tezâhürlerini şârihlerde   de yer vermeden geçemeyeceğiz: Söz konusu
                 de görebiliyoruz. Mesela meşhur Mesnevî şârihi   asırda Anadolu’da her sahada olduğu gibi,
                 İsmail-i Ankarevî aynı zamanda İbn-i Arabî’nin   tasavvufî düşünce alanında da yeni bir terkibin
                 Nakşü’l-Fusûs’unu şerh etmiştir. Kezâ son devir   teşekkülünden söz etmiştik? Bu terkibin
                 Mevlevîlerinden Ahmed Avni Konuk, Fusûsu’l-   iki önemli unsuru, evvelce Horasan ve Orta
                 hikem’in güzel bir şerhini yaptığı gibi, kendisinin   Asya’da gelişen tasavvuf cereyanı ile, Endülüs’te
                 değerli bir Mesnevî şerhi de bulunmaktadır. 18  gelişen cereyan gibi görünüyor. İşte Mevlânâ ile
                 Mevlânâ’nın eserlerinde doğrudan doğruya      Sadreddin’in, adı geçen cereyanların temsilcileri
                 Sadreddin-i Konevî’den bahsetmediğine evvelce   olarak dikkati çektiklerini düşünebiliriz. Bu
                 işaret etmiştik. Mesnevî şârihlerinden bazılarına   yeni terkip sonucu gelişen tasavvuf anlayışıdır ki
                 göre ise durum böyle değildir. Mesnevî’nin    uzun asırlar Selçuklu ve Osmanlı Türkiye’sinde
                 birinci cildinde şu mealde bir beyit vardır:   hâkim anlayış olarak kitleleri mayalamaya
                 “Rabbü’l-âlemînin mânâ denizi olan Şeyh-i din:   devam etmiştir. Metafizik konulara daha çok
                 ‘Mânâ Allah’tan ibârettir’ (el-mânâhüvallah)   yer veren Sadreddin ile ilâhî aşka ağırlık veren
                 demiştir.” Buradaki “Şeyh-i din” tâbiri ile   Hz. Mevlânâ, aynı hakikati dile getiren fakat
                 kasdedilen acaba kimdir? Bazı şârihlerce bu,   farklı üslûplar kullanan iki büyük şahsiyet olarak
                 Sadreddin-i Konevî olabileceği gibi, bazılarınca   dikkati çekerler.

                 16 Fuat Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1980, s. 246
                 17 MustafaTahralı, Ahmet Avni Konuk’un Fusûsu’l-Hıkem Tercüme ve Şerhi, I, takdim kısmı, İstanbul 1987, s. XI
                 18 Bkz. Ahmet Avni Konuk, Fusûsu’I-Hıkem Tercüme ve Şerhi, I, hazırlayanlar: M. Tahralı – S. Eraydın, İstanbul 1987.
                 19 Bu konuda bkz. İsmail Rusûhî Ankarevî, Şerhu’l-Mesnevî, İstanbul 1289,I, s. 608; Tâhiru’l-Mevlevî, Şerh-i Mesnevî,I, kitap: 5, s. 1524,
                 İstanbul 1966; A. Gölpınarlı, Mesnevi Şerhi, I, XXXVIII ve 572, İstanbul 1973; Mesnevî, Veled İzbudak terc. Gölpınarlı’ya ait açıklama
                 kısmı, s. 439-442, İstanbul 1942.







                                                            103
   100   101   102   103   104   105   106   107   108   109   110