Page 15 - Dârülmülk Konya Dergisi 2024 5. Sayı
P. 15

Ancak, Kirmânî, Abbasîler Devleti’nde ve     en üst düzey ilmî ve kültürel faaliyetlerde
                 Konevî’nin hiç gitmediği Bağdat’ta bazı      bulunmuş hem de halk ile kaynaşmış, halka
                 resmî görevlerde bulunduktan sonra 635/1238   şifa dağıtmış, onların dertleriyle dertlenmiş,
                 yılında yani İbn-i Arabî’den yaklaşık iki yıl   maddî mânevî yardımlarda bulunmuştur.
                 önce vefat etmiştir. Dolayısıyla bu emanet,   Evi, bilhassa İslâm dünyasının, dünyanın her
                 Kirmânî hayatta iken söylenmiş fakat         tarafından gelen devrin en seçkin alimlerinin
                 gerçekleşmemiş bir vasiyet şeklinde kalmış   gece gündüz doldurduğu, ağırlandığı, ilmî
                 olabilir. “Kirmânî’nin yanında on beş, on    faaliyetlerin yapıldığı bir ilim merkezi olduğu
                 altı yıl kalması” ifadesi ile de İbn-i Arabî’nin   gibi, fakirlerin karnının doyurulduğu bir aşevi,
                 vefatından önceki yıllar kastediliyor olabilir.   hastaların ve kötürümlerin de şifa bulduğu bir
                 Diğer yandan Konevî’nin 630/1233 yılında     ziyaretgâh olmuştur.
                 beraber hacca gittiği Kirmânî’ye büyük saygı   Konevî, Konya’daki hayatı boyunca yapmış
                 duyduğu, vasiyetnâmesinde ondan aldığı bir   olduğu bazı tasavvufî uygulamalarından ve
                 seccadenin teberrüken mezarına konulmasını   mazhar olduğu ilâhî ilham, fetih, tecellî ve
                 istemesinden ve “iki dâyenin (anne, sütanne)   zuhuratlardan zaman zaman eserlerinde
                 sütünü emdim; biri Şeyh Muhyiddin ve biri    bahsetmektedir.
                 Şeyh Evhadüddin-i Kirmânî” sözünden açıkça
                 anlaşılmaktadır.                             Vasiyetnâmeden, Konevî’nin Sekîne adında bir
                                                              kızı olduğu anlaşılmaktadır. Menâkıbnâmede
                 Kaynaklarda Konevî’nin Mısır’a gittiğinden,   ise Sa’deddîn Çelebi isimli bir oğlunun  olduğu
                                                                                                  3
                 orada ilmî sohbetlere katıldığından, İbn     ve Konevî’nin babası Mecdeddin İshâk’ın
                 Teymiyye’nin kendisini tekfir ederek         müridi ve talebesi, oğlu Çelebi’nin ise hâcesi
                 görüşlerini şiddetle eleştirdiğinden ve      ve lalası olan Şeyh Sadaka’dan ders aldığı
                 reddettiğinden de bahsedilir.
                                                              nakledilir. Rivayete göre Sa’deddîn Çelebi’nin
                 Şeyh-i Ekber Muhyiddin İbn-i Arabî’nin       keşfi açıkmış. Bir keresinde, Konya’da halen
                 vefatından kısa bir süre sonra, muhtemelen   mevcut olan Zelve Sultan Mescidi yapılırken,
                 639/1241 yılında Konevî, Konya’ya gelmiş ve   kıblesinin yanlış olduğunu ustalara bildirmiş
                 bu şehirde yaşamaya başlamış, ancak zaman    ve onun uyarısı üzerine mescidin kıblesi
                 zaman başka yerlere ilmî amaçlı ziyaretlerde   düzeltilmiştir.
                 bulunmuştur. Zamanın en cazip ilim, kültür,   Diğer bir keresinde de eve gelen misafirlerden
                 sanat, siyaset ve ticaret merkezlerinin      cehennemlik olduklarını keşfettiği kişilerin
                 başında gelen Konya’da, hem başta Mevlânâ    ayakkabılarına düzeltmek için dokunmamıştır.
                 Celâleddin-i Rûmî ve saray dâhil olmak üzere   Bu durumu ve sebebini oğlundan soruşturan
                 şehrin bütün ileri gelenleriyle, entelektüel   Konevî, Şeyh Sadaka’ya yani oğlunun lalası ve
                 kesimleriyle, alimleriyle, kültür adamlarıyla,   hocasına bir mektup yazar.
                 din adamlarıyla çok yakın ilişkiler kurmuş,

                 3 981/1573 yılında yani Konevî’den üç asır sonra vefat eden ünlü Osmanlı alimi İmam Birgivî’nin bir risâlesini (vasiyetnâme), (Keşfu’l-
                 esrâr fî Şerh-i Risâle-i Birgivî (haz. Melikşah Sezen), Tahkik Yayınları, İstanbul, 2020) adıyla, Osmanlı Türkçesi’yle şerh eden Alî es-Sadrî
                 el-Konevî, isim benzerliğinden olsa gerektir, karıştırılarak, Osmanlı hanefî alimlerinden olup 1216/1801 yılında vefat eden Alî b. Sadriddîn
                 el-Konevî şeklinde Sadreddin-i Konevî’nin oğlu gibi gösterilir. Aynı şekilde bazen adı geçen şerhin müellifi olarak Sadreddin-i Konevî
                 gösterilir. Bu bilgiler tamamen yanlış olup ne Alî es-Sadrî, Konevî’nin oğludur ne de Konevî’nin adı geçen şerh adında bir eseri vardır.







                                                            13
   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19   20