Page 84 - Dârülmülk Konya Dergisi 2024 6. Sayı
P. 84

“Bir alevdir, yel değildir ney sesi          geniş malûmatlı, kibar, ahrârdan, şaşırtıcı ve
                               Kim ki âteşsiz yok olsun böylesi”            derin anlayışlı bir zat idi. Tanıdıkça, yakınına
                                                                            girdikçe gördüm ki, o aynı zamanda terk
                               beytinde tasvir edilen yakıcı ney sadâsına…
                               Pişiren, olgunlaştıran, etkileyen, gönüllere   ehlinden, dünyaya metelik vermeyen, hayatı
                               işleyen sese… Evet gösterişten uzak, basit bir   boyunca çektiği sıkıntılara aldırış etmeden
                               kamışken mahâretli, sanatkâr ellerde gönüller   mütevâziyâne yaşayan bir gönül adamı idi.
                               dağlayan, dinleyenlere heyecan veren bir nây   Kendisi,o yıllarda dernek çatısı altındaki
                               sadâsı haline dönüşen samimi ve içten ses…Bu   “mühendis takımından” dernek argosuyla
                               âteşin sadâ, lâhûtî bir âlemden kulaklarımıza   söylersem “Atakımı”nında önde gelenlerinden
                               ulaşan, gönlümüze erişen, gönül tellerini    ve derneğin kudemâsından sayılmaktaydı. O
                               titreten, insan ruhunu derinden etkileyen,   yıllarda o da derneğe devam eden mühendisler
                               daha doğru tabirle, aydınlatıcı, düşünceye   arasındaydı. Diğerleri İstanbul Teknik
                               davet edici efsunlu fısıltılar gibiydi desem   Üniversitesi uçak bölümünden Ahmet Nuri
                               abartırmıyım bilmem?.. Zaten vatan-millet,   (Yüksel), inşaattan Sadi (Sadettin Ökten) ve su
                               din-diyânet aşkıyla yanan bu kavruk gönlün   kürsüsünden Ferruh, Petkim mühendislerinden
                               sahibi, pek erkenden kalbinden rahatsızlanmış  Yaşar İzmirli ile İstanbul Bayındırlık
                               ve ardından “Biz dünyâdan gider olduk,       müdürlüğünde çalışan Şaban Okay ağabeylerdi.
                               kalanlara selâm olsun!” deyivermemiş miydi   Akranları arasında “tayyareci/uçakçı” lâkabıyla
                               diye hissetmişimdir vefatının ardından. Şimdi   anılan Ahmet ağabey Dr. asistan, “sucu” ve
                               düşünüyorum da onun bu gösterişşiz, pek öne   “inşaatçı”diye anılan diğer iki isim ise henüz
                               çıkmayı sevmeyen hâline eşlik eden sükûtiliği   doktorasını yapmamış birer asistandı.
                               “Ya hayır söyle ya sus” nasihat-i Nebevisinin bir
                               tezahürü olabilirdi                          İstanbul’daki üniversitelerde çalışan
                                                                            bu zevatın, birkaçı da İskenderpaşa
                               Uzun boylu olduğundan bana heykel gibi       çevresindendi. Şimdi düşündüğümde sayısının
                               görünmesine rağmen, daha ilk tanışmanın      iki elin parmaklarını ne kadar geçtiğini
                               ardından hâlim-selim, halûk ve mütevâzi      çıkaramıyorum. Bunlar arasında yer alan
                               olduğunu sezmiştim. Zaten sanki tevazuundan   gençler ise mühendis olmalarına rağmen
                               hafif öne eğilmiş gibi duruşu dikkatimi      (!) emsâllerine göre daha farklı özelliklere
                               çekmişti.Ayrıca uzun, gür ve siyah saçlarını   sahip görünüyorlardı. Hem dindar ve
                               arkaya doğru taradığından mı nedir geniş alnı   mütevâzi, hem de pek az mesele dışında,
                               daha da ortaya çıkmış, başı vücuduna nisbetle   biz gençleri şaşırtacak derecede kültürümüz
                               daha büyük görünmüştü gözüme. Uzunca         ve değerlerimizle ilgili ayrıca çok da bilgili
                               boynu üstündeki başı, bana her nedense Nuri   idiler. Hem de sosyal meseleler yanında
                               Karahöyüklü Hocamızın “iri kafalı” tabirini   siyasî ve tarihi konularda, bilhassa Osmanlı
                               hatırlatırdı. Böyle olunca “insanın beyni de   ve yakın geçmişimizle alâkalı pek çok
                               büyük ve zeki olurmuş” derdi hoca. Siyah     bahiste, ciddî malûmat ve fikir sahibi idiler.
                               pırıltılı gözlerinden zekâveti akseden, biraz   Bu sebeple onların katıldığı, sevk ve idare
                               kavruk, yapılı ama narin ve nâzik bir görünüşü   ettiği,dernek argosunda “vatan kurtarma”
                               vardı. Aslen bir yörük olan Ferruh ağabey,
                                                                            ve eski zevâta ait değerlendirmeleri içine







                                                                          82
   79   80   81   82   83   84   85   86   87   88   89