Page 66 - Dârülmülk Konya Dergisi 2024 5. Sayı
P. 66

olmadığı, dolayısıyla bağlayıcı bir bilgi     göz ardı edemeyiz. Öyleyse yapılması
                                   veremeyeceği yer almaktaydı. İbn Sînâ gibi    gereken şey, bu eleştirileri bertaraf edecek
                                   filozoflar ve Râzî gibi kelâmcılar keşf ve    bir çözüm bulmaktı. Tam da Konevî, bu
                                   müşâhedeye dayalı tasavvufî bilgiyi belirli   noktaya odaklanmıştı. Keşf ve müşâhedeye
                                   ölçüde kabul etmiş olsalar da -ki bu kanımca   dayalı tasavvufî bilgiyi bu tarz şaibelerden
                                   tasavvufun tarihsel mücadelesi açısından bir   arındırmak ve olabilecek ölçüde objektif
                                   başarıdır- yine de söz konusu sorun ortada    kriterler ortaya koymak, yani tasavvufu
                                   durmaktaydı. Nitekim Konevî’den sonra         o dönemdeki anlayışa uygun objektif bir
                                   gelen Dâvûd-ı Kayserî, bir eserini yazış      ilim olarak sunmak gerekirdi. İbnü’l-Arabî
                                   gerekçesini anlatırken muhaliflerin eleştirisini   müşâhedeye dayalı olarak metafizik bir söylem
                                   nakleder ki bu tam da işaret etmiş olduğumuz   geliştirmişti ama bütün yönleriyle bu geniş
                                   sorundur. Kayserî’nin naklettiğine göre zâhir   söylemin usulünü belirlememişti. Konevî,
                                   ilim sahipleri, sûfîlerin temsil ettiği keşf ve   işte buraya odaklanmıştı. Bir benzetme
                                   müşâhede ilminin, üzerine oturulan bir temeli   yapacak olursak, her ne kadar mantık
                                   olmayan ve kabul edilebilecek bir sonuç       ilminin kurucusu, Aristoteles ise de, ondan
                                   üretmeyen bir ilim olduğunu, tam tersine      önceki filozoflar da doğal olarak düşünürken
                                   şiirsel muhayyileler ve zihinsel uydurmalar   mantık ilkelerine göre düşünmekteydiler.
                                   olarak mensubunun bu muhayyileler hakkında    Fakat Aristoteles, insanların düşünürken
                                   bir delilinin olmadığını ve dolayısıyla bunların   uyguladıkları hususları, yalnızca usulünü
                                   hedefe ulaştırmayan kuru bir mükâşefe iddiası   belirleyerek bir bilim hâline getirdi. Aynı
                                   olduğunu zannetmektedir.  Kayserî, keşf,      şekilde İbnü’l-Arabî bir usul ve çerçeveye
                                                            4
                                   zevk ve mükâşefe ilmi diye tanımladığımız     göre metafiziğe dair bir söylem ortaya koydu,
                                   bilgi sistemi hakkındaki muhaliflerin         Konevî ise bu söylemin usulünü belirlemeye
                                   temel eleştirisini bu şekilde tasvir eder. Bu   çalıştı ki biz, İbnü’l-Arabî’nin düşüncelerine
                                   ilmin, üzerine oturduğu bir temeli yoktur     hakim olmak için metinlerini okurken bu
                                   ve dolayısıyla bu ilim bir şey üretmez; tam   usul ve yönteme göre anlayabilelim. İbnü’l-
                                   tersine bu tarz söylemler, epistemolojik değeri   Arabî’nin çerçevesini belirlediği tasavvuf
                                   ve kaynağı belli olmayan muhayyileler ve      hakkında Konevî ile İbnü’l-Arabî’nin ilişkisini
                                   kurgusal uydurmalardan başka bir şey değildir.  bu bağlamda değerlendirebiliriz.

                                   Halbuki başta İbnü’l-Arabî olmak üzere        Eğer tasavvufu kelâmın yerine küllî bir
                                   sûfîler, tasavvufî bilgiye nâil olmuş velâyet   ilim olarak inşa etmişsek, tasavvufî bilginin
                                   yolunun, nübüvvet kandiline en yakın          meşruiyet çerçevesini belirlemek gibi önemli
                                   ve en sahih bilgi türünü temsil ettiğini      bir işe girişmeden önce kelâm ile hesaplaşmak
                                   düşünüyorlardı ve bütün metafizik             elzem olacaktır. Zira müşâhedeye dayalı
                                   nazariyelerini bunun üzerine kurmuşlardı.     bilgi sisteminin meşruiyetini konuşmak, aynı
                                   İşte Konevî’nin ana meselelerinin başında,    zamanda en üstün bilgi sistemi olduğunu
                                   bu husus yer almaktaydı. Şüphesiz tasavvufî   söylemeyi tazammun eder. Dolayısıyla Konevî
                                   bilgi sistemine yönelik eleştirileri tamamen   de aynı şeyi yapacaktır. O, doğrudan veya


                                   4 Dâvûd el-Kayserî, Risâle fî ilmmi’t-tasavvuf (Resâil içinde), Kayserî 1997, s. 111.







                                                                              64
   61   62   63   64   65   66   67   68   69   70   71